Tanınmış üveysi velilerden olan Şeyh Ahmed Kuddüsi bin Maraşizade İbrahim hazretleri H.1183 M. 1760 senesinde Niğde ilinin Bor kazasında dünyaya gelmiştir. Şeyh hazretlerinin babası İbrahim Efendi, Nakşibendi Tarikatı şeyhlerinden olup Maraş valisinin zulmünden kaçarak Bor kazasına gelmiştir.Kuddüsi Baba hazretleri, babasının yanında Nakşibendiyye usulü üzerine terbiye görmüş, bir müddet çeşitli medreselerde ilim tahsil etmiştir. Babasının vefatı ardından manevi bir işaret üzere başta Kayseri ve Erzincan olmak üzere birçok Anadolu şehrini ziyaret ederek dönemin önde gelen alim ve velilerin sohbetine iştirak etmiştir. Daha sonra Hicaz’a giderek bir süre burada mücahade ile meşgul olmuştur. Hacc akabinde beldesine dönen Kuddusi Baba hazretleri, orduya katılmış ve Rus harbine iştirak etmiştir. Savaş akabinde bir müddet İstanbul’da kalmıştır.
Daha sonra Bor’a gelen Şeyh hazretleri, manevi bir işaretle tekrar Hicaz’a giderek on yedi sene kadar Mekke ve Medine dağlarında ve sahralarda riyazet ve mücahade ile meşgul olmuştur. Daha sonra beldesine geri dönen Kuddüsi Baba hazretleri, babasının tarikatı üzere müritlere zikir ve evrat telkininde bulunmuştur. Bir gece şeyh hazretleri,“YaRabbi, Nakşibendiyye tarikatında züht, takva ve riyazete gereği gibi sarılmadıkça, şüpheli işler başta olmak üzere tüm kötü amellerden tam anlamı ile vazgeçmedikçe feyz ve istifade olunmak ender olduğu tecrübe ile sabit ve muhakkaktır. Ya Rabbi, senin velin Bahaadiin Nakşibend hazretlerinin tarikatı pek güzeldir, fakat biz ve ihvanımız gafil ve cahil kimseleriz. Devrin insanları dünya ziynetlerine meyyal olduklarından kalpleri daima karışık ve masiva ile dolu şaşkın haldedir. Senin velin Abdülkadair Geylani’nin tarikatı ise daha geniş ve daha müşfiktir ki bir sözünde o
“ Hayatımda ve vefatımdan sonra, deryada ve karada sıkıntıya düşenler benden meded talep etseler muhakkak imdad ederim, müridlerim halifelerimden inabe ederler ise ben onları ruhaniyetimle irşad ederim. Beni çağıran salih olsun fasık olsun yermem yardım ederim.” buyurmuştur. Ya Rabbi, şeyh Muhammed Bahaeddin kulun bir suçumuz olsa bize küser. Şeyh Abdülkadir kulun küsmez,”
diyerek niyazda bulunmuştur.Ertesi gece Şeyh Abdülkadir Geyleni hazretleri elinde“ bir kimse La ilahe illallah zikrini çoğaltsa sabikinden ve mukarrabinden olur.” yazılı bir levha ile Kuddusi Baba hazretlerinin rüyasına teşrif ederek onu manen irşad etmiştir. Bu olaydan sonra şeyh hazretleri Kadiriye tarikatı usulü üzere insanları irşad etmeye başlamıştır.
Ahmed Kuddusi hazretleri devrinin keramet sahibi büyük velisi olarak kabul edilirdi. Bir Cuma vakti müritlerinden biri şeyh hazretlerini ziyarete geldi. Cuma saati gelmesine karşın şeyh hazretleri namaza gitmek için herhangi teşebbüste bulunmadığı gibi müridine “ Oğlum biraz sabrediniz, birlikte namaza gideriz” buyurdular. Mürid namazın geçmesinden endişe ederek dönmek üzere şeyh hazretlerinin hanesinden ayrıldı. Namaz akabinde tekrar şeyh hazretlerinin evine misafir oldu. Kudusi Baba hazretleri, müridi için taze hurma ve o mevsimde Bor’da yetişmeyen sebze ve meyvelerden müteşekkil bir sofra hazırlatmış idi. Mürid “efendim, cumayı nerede eda ettiniz? Ve bu yiyecekleri nereden temin ettiniz? diyerek sual etti. Kuddusi Baba hazretleri “oğlum, eğer biraz sabretmiş olsa idin bizimle birlikte cumayı Kâbe’de eda edecektin.”buyurdular. Kuddusi Baba hazretleri vefatından sonra da kendisini sevenleri irşad etme yetkisine sahip olduğunu şu şekilde açıklamaktadır;
Bu yola şeyhsiz sülük etmekte var havf-ı hatar
Bir icazet sahibi şeyhten izin al kıl cihaz
Bulamazsan şeyhi sana benden olsun izn-i tam
Eyle imdi zikrini had itme asla ihtiraz
Bu icazet-i ammedir virdim izin isteyene
Ta kıyamet gününe dek zakirine var icaz
Bulamadım bir şeyh deyü terk etme zikrullahı çün
Sana Kuddusi icazet verdi oldun sen mücaz
Kuddusi Baba hazretlerinin birçok eseri vardır. Bunlardan en çok tanınan Allah aşkı ile kaleme aldığı şiirlerini topladığı ve Anadolu’da büyük tesir uyandıran Divan’ıdır. Şeyh hazretleri H. 1265 M. 1848 tarihinde ahirete irtihal etmiştir. Kabr_i şerifleri Bor kazasındadır.
Birçok kerameti olan şeyh hazretlerinin bir kerameti şu şekilde nakl edilmiştir. Köylünün biri kırılan saban demirini tamir ettirmek üzere Bor’a gelmiştir. Şehre girince kalabalık bir cemaatin bir cenaze namazı kılmak için hazırlandığını görmüş, doğruca abdest alarak cemaate iştirak etmiştir. Cenaze namazı bittikten sonra demirci dükkânına girmiş ve saban demirini Tamir ettirmek istemiştir. Demirci saban demirini ocağa koymuş; fakat bir türlü demir ısınmamıştır. Saatlerce demir ateşte kalmasına karşın ateş, demire bir türlü etki hareket etmemiştir. Demirci bu olayı kendini ziyarete gelen bir tanıdığına anlatmış, o kimse köylüyü çağırarak “ bu gün ne iş yaptın ?” diyerek sual etmiştir. Köylü “şehre saban demirini yaptırmak için gelmiş idim. O sırada bir cenaze gördüm ve namazına iştirak ettim, demir de hep yanımda idi.” Cevabını vermiştir. O zat senin namazına iştirak ettiğin kimse büyük velilerden Ahmed Kuddusi Baba hazretleridir. Allah(c.c.) , ona tabi olanları, onun cenazesine iştirak edenleri, ona tabi olanları ateşten muhafaza eylemiştir. Bu demirde o cenazede bulunması sebebi ile ateşin etkisinden muhafaza edilmektedir” diye izahat getirmiştir.
Sabr eyle gönül derdine derman gelür elbet
Sen hastaye bil şöyle ki Lokman gelür elbet
Züht ile kişi sanma ki Hakk’ı bulur ancak
Işk olmasa yoldaş ana hüsran gelür elbet
Nalan olur aşık olan üftade bu yolda
Bülbül gül içün gülşen’e giryan gelür elbet
Şeyhin izini gözle sakın olma muhalif
Ki şeyhsiz olan salike şeytan gelür elbet
Bu ilim-i cedel kibre sebeb demiş erenler
Müstekbir olan kimseye hizlan gelür elbet
Her gece temellük edüben yârine yalvar
Nalan ola gör ki sana ihsan gelür elbet
Çok cürm-ü günahım deyü kat’ etme ümidi
Suçunu bilen müzbine gufran gelür elbet
Kuddusi bi-çare koma gayriyi dilde
Şol hane ki abad ana sultan gelir elbet